Denizlerimizde balık stokları tükenmek üzere

Denizlerde avlanma sezonu sona erdi ancak gidişat iyi değil. Kirlenme ve kural dışı avlanma ekosistemi tehdit ediyor.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde ve tabii yarımadamız Karaburun’da da avlanma sezonu 15 Nisan itibarıyla sona erdi. Artık denizlerimizi 1 Eylül’e kadar rahat bırakma zamanı. Peki balıkçılar nasıl bir sezon geçirdi? Gazete Oksijen’den İrfan Donat’ın, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı’dan aldığı yanıtlar hiç de iç açıcı değil.

Palamut iyi hamsi felaket

Balıkçıların sezona binbir umutla başladığını kaydeden Prof. Dr. Sarı “Dip balıklarında sorunlar olsa da çok iyi bir palamut avcılığı oldu. Lakin hamsi avcılığı tam bir felaketti. Çünkü Marmara Denizi’nde daha 1 yaşını doldurmamış, 0 yaşındaki hamsiler yoğunluktaydı. Geç de olsa şubat ayının sonlarına doğru Marmara Denizi’nde hamsi avcılığı durduruldu. Karadeniz’de de durdurulmalıydı ancak ne yazık ki bu yapılamadı. Çaça çok yoğun avlandı. Bu yıl balık unu ve yağı fabrikaları çok balık aldı ve üretim yaptı. Ama denizlerimizdeki stoklarda ciddi bir düşüş olacağını da unutmayalım” diyor.

Bu yıl mezgit, tekir, barbun gibi balıkların az çıktığını, zaten fiyatlardaki seyrin denizlerdeki arza ilişkin ipuçları verdiğini hatırlatan Prof. Dr. Sarı Türkiye’nin tam kontrollü bir balıkçılık politikası olmadığını savunuyor:

“Çok genel kararlar alarak bütün denizlerimizi yönetmeye çalışıyoruz. Aslında yönetmiyor, idare ediyoruz. Avcılık filosu çok büyük… Küçültme yönünde çabalar var ama yetersiz. Balık stokları tükenmek üzere… Bu hızda avlanmaya devam edilirse 20 yıl içinde tüm denizlerde stoklar çökecek.”

Prof. Dr. Mustafa Sarı denizlerde avlanma tarihlerinin değişen iklim şartlarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunurken, hem durum tespitinde bulunuyor hem de acilen atılması gereken adımları sıralıyor: “Kirlilik artıyor. Kıyısal alanlarda balıkçılık dışı faaliyetler avcılık alanlarını her yıl daraltıyor. Kaçak ve illegal avcılık her yerde… Denetim sisteminin değişmesi gerek zira mevcut sistem çalışmıyor. Radar, sonar gibi cihazların kullanımına uygulanabilir sınırlamalar getirmek lazım. Yunus katliamı durdurulmalı. Balık unu-yağı fabrikaları için küçük balık avcılığı artıyor. Balıkçılığa yönelik destek sistemleri kurumsal değil. Koruma alanları yok. Sezonluk düşünüyoruz! Seneye Allah kerim!”

Akdeniz’de iklim değişikliği etkisiyle yabancı türlerin istilasının arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, “Uzun dikenli deniz kestanesi, balon balığı, aslan balığı, balıkçıların hayatını kâbusa çevirmiş durumda” diyor.

Kirlenme ve aşırı avcılık tehdidi

İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk de “Türkiye denizleri kirlenme ve aşırı avcılık gibi iki büyük tehdidin altında” uyarısında bulunuyor.
İklim değişikliği ve yabancı türlere ilişkin sorunu şimdilik daha düşük seviyedeki tehditler olarak sınıflandıran Prof. Dr. Öztürk, deniz ve nehirlerdeki kirlenmenin önlenmesi için başta kara kökenli kirlenmenin önüne geçilmesinin şart olduğuna vurgu yapıyor: “Unutmayalım ki müsilaj sorununun ana sebebi arıtılmadan denize verilen atıklardır.”

Aşırı avcılığın önlenmesi için bilimsel kurallara dayalı balıkçılık yöntemine ihtiyaç olduğunun altını çizen Prof. Dr. Bayram Öztürk, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Avcılıkta kota getirilmeli, özellikle stokların yıprandığı Karadeniz ve Marmara’da koruma alanları ilan ederek aşırı avcılığın önüne geçilmelidir. İklim değişikliğiyle mücadele için, oksijen üreten deniz çayırlarının korunması gerek. Bunun için kıyısal alanların mutlaka korunması şart.”

Bugünlerde Meclis’te balıkçılığın krizi ve düştüğü durumla ilgili bir araştırma komisyonu kurulduğunu hatırlatan Prof. Dr. Öztürk, “Oysa balıkçılıktaki gidişatın iyi olmadığını yıllar boyunca söylemiştik. Umarım aklımız başımıza gelir, stoklarımızı sürdürülebilir olarak korur ve gelecek kuşaklara temiz ve biyoçeşitliliği yüksek bir deniz ekosistemi bırakırız” diyor.


“Gittiğimiz yerde balığı kurutmadan bırakmayız”

Sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini tespit etmek üzere kurulan TBMM Balıkçılık ve Su Ürünleri Araştırma Komisyonu geçen hafta toplandı. Balıkçılıkla ilgili meslek örgütü temsilcilerinin katıldığı toplantıdaki diyaloglar dikkat çekiciydi:

Sürdürülebilir balıkçılık yapılması gerektiğini, aksi takdirde bu mesleğin sona erebileceğini belirten İzmir Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Mehmet Aksoy, “Son reisler olabiliriz” diye konuştu. Günü kurtaracak adımların, bu sektöre büyük zarar verdiğini dile getiren ve örneğin Moritanya’da balıkçılık sektörüne kota getirildiğini anlatan Aksoy’a, TBMM Balıkçılık ve Su Ürünleri Araştırma Komisyonu Başkanı Fuat Köktaş “Kotaya uydunuz mu?” sorusunu yöneltti. Aksoy “Türk balıkçısı kotaya uyar mı? Biz gittiğimiz yerde balığı kurutmadan bırakmayız” şeklinde ironi ile yanıt verdi.

Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Özkaya da balıkçılığa kota getirilmesini talep ederek, “Eğer kotasını belirlersek arkadaşımız, denize döktüğü veya yem fabrikalarına gönderdiği balığı değil, para edeni yakalayacak. Kota getirmediğimiz sürece, hırsımıza yenildiğimiz sürece önümüze gelen balığı yakalıyoruz” diye konuştu.

Previous Article

Adalardaki Yunan halkı Türkiye için seferber oldu

Next Article

Mancorna: Ege’nin son süngercilerinin filmi