İspanya, zeytinyağında yüksek teknoloji ile düşük maliyet ve düşük fiyat politikası güdüyor. İtalya, İspanya’ya göre daha pahalı olan geleneksel üretim modelini tercih ederken, ürünlerini de daha yüksek fiyattan pazarlıyor. Türkiye ise zeytinyağını İtalya gibi üretip İspanya gibi satmaya çalışıyor.
Oksijen gazetesinden İrfan Donat, Kasım 2021’de şöyle yazıyor:
(…) Türkiye’nin zeytincilik alanında hâlâ gerçek bir stratejisi olduğunu söylemek zor. Daha net ifadeyle bize has bir ‘üretim’ ve ‘pazarlama’ modelimiz maalesef yok. Mesela İtalya, genel manada zeytinyağı üretiminde butik denebilecek ‘geleneksel üretim’ modeline odaklanmış durumda. Yağın işlenme sürecini çoğunlukla lüks tüketim kitlesine yönelik gerçekleştirerek ‘marka algısı’ ile üretim yapıyor. Belki İspanya’ya göre daha pahalıya mal edebiliyor ama pahalıya da pazarlıyor.
İspanya ise modelini daha çok ‘teknoloji yoğun tarım’ üzerine kurmuş gözüküyor. Yani düşük maliyetli, yüksek hacimli üretime odaklanmış durumda. Böylece daha geniş bir tüketici pazarına erişiyor. Türkiye ise bu iki modelin ortasında bir üretim ve pazarlama yoluna gidiyor. Yani İtalya modelini andıran bir üretim gerçekleştirmeye çalışırken, pazarlama tarafında İspanya gibi hareket etmeye çalışıyor. Yani daha öz ifadeyle pahalıya mal edip, ucuza satmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla ne üretimde ne de pazarlamada hak ettiği gerçek randımanı alamıyor ve gerçek potansiyelinin çok altında ihracat rakamlarıyla yetinmek zorunda kalıyor.
“Zeytini İtalyan gibi üretip İspanyol gibi satmaya çalışıyoruz”
İrfan Donat
Günün sonunda baktığımızda İspanya 3.2 milyar dolarlık zeytinyağı ihracatı gerçekleştirirken, İtalya 1.6 milyar dolar, Tunus 808 milyon dolar ve Yunanistan 563 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiriyor. Türkiye’nin zeytinyağı ihracatı ise 135 milyon dolar seviyesinde. Buna 150 milyon dolarlık sofralık zeytin ve 9 milyon dolarlık prina yağı ihracatını da eklerseniz zeytincilikten elde edilen toplam döviz geliri 294 milyon doları ancak buluyor.
İtalyan şişesindeki Türk zeytinyağı
İspanya ve İtalya gibi üretici ve ihracatçı ülkeler verimi yüksek, kaliteli, düşük maliyetli, katma değeri yüksek ürünler üretmekle kalmıyor, bu ürünleri yapıcı rekabet stratejisiyle markalı şekilde tüm dünyaya pazarlıyor. Türkiye’de ise zeytinyağı ihracatının yaklaşık üçte ikisi katma değeri çok düşük nitelikteki ham yağ (dökme ve varilli) şeklinde gerçekleştiriliyor. İspanya ve İtalya da bu dökme zeytinyağlarını bizden alıp, katma değerli şekilde şişeleyerek Türk zeytinyağını kendi markasıyla 3-4 katına pazarlıyor. Dolayısıyla bu işin kaymağını hem küresel zeytinyağı üretiminin hem de ihracatının yarısından fazlasında söz sahibi olan İspanya ve İtalya yiyor. Hâlbuki doğru bir strateji ve destekleme politikasıyla Türkiye’nin mevcut ihracat rakamını dörde beşe katlaması hayal değil.
Zeytin verimimiz düşük
Türkiye’nin zeytin ağacı varlığı son 25 yıldır istikrarlı şekilde artıyor. TÜİK’e göre, 1995 yılında 88 milyon olan Türkiye’nin zeytin ağacı varlığı 2020 itibariyle 187 milyonu aştı. Bunların 159 milyonu meyve veriyor. Her ne kadar ağaç varlığındaki artış trendi göz kamaştırsa da verimlilik tarafında hâlâ olmamız gereken noktada değiliz.
Örneğin zeytinde dekar başına verim İspanya’da ortalama 370 kg iken İtalya’da 260 kg düzeyinde. Yunanistan’da ise 210 kilogramı buluyor. Dünya ortalamasının 215 kilogram olduğu bir ortamda Türkiye, dekar başına yaklaşık 200 kilogram verim alıyor. Bir başka deyişle İspanya ve İtalya’da ağaç başına verim 45-50 kg seviyelerinde iken Türkiye’de ise bu rakam 15-20 kg aralığında değişiyor.