Tekne yoğunluğu arttıkça denizlerimizde tam bir kuralsızlık hâkim olmaya başladı. Yol hakkını bilmeyenler, “Benim teknem daha büyük, kenara çekil” diyenler her yerde. Motor, tekne elektriği, ilk yardım, navigasyon, tehlike işaretleri, temel meteoroloji ve çevre koruma kurallarını bilmeden denize açılanların yarattığı sorunlara Oksijen’den Ali Boratav dikkat çekiyor:
(…) İki yıllık pandemi paniği süresince inanılmaz tekne yoğunluğu yaşanan denizlerimizde 2022 sezonu şaşırtıcı bir ferahlama ile başladı. Bu ferahlığın-tenhalığın başlıca nedenleri olarak son aylara damgasını vuran hiperenflasyon, Yunan sularının bu yıl Türk denizcilere açılmış olması ve en önemlisi de pandemi nedeniyle deniz üstüne taşınan ofis ve okulların kente dönüşü sayılabilir.
Nedenleri bir yana, haziran ve temmuzun ilk haftalarında deniz üstü yoğunlukta geçtiğimiz yıl aynı döneme göre yüzde 30’luk, belki 40’lık bir azalma var. Peki bu ferahlama, bir deniz anayasası gereksinimimizi de azalttı mı? Şüphesiz hayır.
Deniz anayasası ihtiyacı
Önce neden bir deniz anayasası?
Yanıt 1: Çünkü doğa alarm veriyor. Çok hoyratça kullanıyoruz denizlerimizi. Eğer biraz dikkat göstermezsek yakında tüketeceğiz. Şu anda Göcek’te, mesela Boynuzbükü’nde bir maske ile denize girin. Görüş mesafesi 1 metre. Girdiğiniz su deniz gibi değil göl ya da bataklık gibi kokuyor.
Yanıt 2: Denizde birbirimize karşı çok hoyratız. Bu işin bir adabı, görgüsü, kültürü var. Teknenizi diğer teknelere zarar verebilecek şekilde, risk alarak kullanamazsınız. Sizden önce demirlemiş bir teknenin 10 metre ötesine yanaşıp bangır bangır müzik dinleyemezsiniz. Sıkışık nizam bir iskeleye yanaşan tekneler zehirli gazlar ve ses kirliliği nedeniyle jeneratör çalıştıramaz.
Geçen yılki yazımda çözümü çok basitçe şöyle özetlemişim:
“Mavi yolculuk yapanların ve denizcilikle pek ilgileri olmasa da deniz üstünde yaşamayı tercih edenlerin acilen bir deniz yaşamı ilkesi üstünde fikir birliğine varmaları gerekiyor. İsterseniz adına ‘Deniz Anayasası’ diyelim, bu ilke aslında çok basit: Denize, doğaya ve insana saygı.”
Tabii ki bu kadar basit değil. Dört kelimelik bir kısa cümle ile tüm dertleriniz çözülmüyor.
Doğayı korumak için doğanın sorunlarını öğrenmek gerek ve doğa üstünde o kadar çok boyutlu bir kirlilik-tahribat yükü var ki, ne yapıp ne yapmayacağımızı öğrenmek için bir çevre mühendisi olacakmışız gibi öğrencilik yapmak gerek.
Denizcilik kültürü… Dünyanın en eski sivil-askeri-sportif kültürlerinden biri. Yüzyıllar içinde son derece ayrıntılı kurallar, katı gelenekler ortaya çıkmış. Çünkü insanın doğa ile mücadelesinin en zorlu alanlarından biri, hata kabul etmeyen, tehlikeli bir alan. Deniz üstünde küçük bir mekanda bazen birbirini tanımayan insanlar günlerce birlikte yaşıyor. Denizciliğin ilk günlerinden bu yana görgü ve nezaket kuralları olmadan teknede huzur sağlamak güç.
Gürdeniz’in kitabı
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz uğradığı ciddi haksızlıklara rağmen çalışma enerjisini asla kaybetmeyen bir deniz aşığıdır. Çevre konusunda danışma kurulunda yer aldığım Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu’nun (KÜDENFOR) kurucu başkanı idi, 5 yıl birlikte çalıştık. Bu yıl bahar aylarında bir gün konuşuyoruz, “Ali Bey denizcilik kültürü üzerine bir kitap kaleme aldım. Rahmi Koç Müzesi’ndeki tanıtım toplantısında mutlaka sizi de aramızda görmek isterim” dedi.
Denizciliğe gönül vermiş çok sayıda büyüğümüzün, dostumuzun da katıldığı bu toplantıda ‘Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik’ isimli kitabıyla tanıştım. Bu yıl denizlerde gezerken bazen insanı çileden çıkartan bir davranışla karşılaştığımda, akşamüstü elime alıp 3-5 sayfasını okuyorum. Denizlerde görmekte zorlanıyoruz ama denizcilik görgüsü, kültürü hakkında bir kitap okumak bile insanın içini ferahlatıyor.
Yazılı olmayan kurallar…
Cem Gürdeniz’in uyarılarından, yazılı olmayan bu kurallardan birkaç örnek vereyim:
- Bir tekneye davet edildiğinizde bavulla gidilmez. Bir bez torba ya da esnek malzemeden üretilmiş çanta uygundur. Eğer uğrayacağınız limanlarda bir protokol daveti yoksa abartılı kıyafet yerine pratik yazlık kıyafetler tercih edilmelidir.
- Tekne sahibi kendisine içki almadan ya da size teklif etmeden içki talep edilmez.
- Sakal tıraşı olurken musluk asla sürekli açık bırakılmaz.
- Teknede kalanlar uykuya çekildikten sonra kamaranızda yüksek sesle konuşulmaz.
- Hastalık dışında kamarada yeme-içme için talepte bulunmayın. Bu yatın hijyenini bozar.
- Koylarda 3 mil üstünde süratle dalga yaratarak hareket eden servis botu bir görgüsüzlük timsalidir.
- Değişik renkli çakarlar ayrı bir görgüsüzlüktür. Özel teknelerde zaten bu ışıkların kullanılması yasaktır. ‘Direğim yüksek, demirleme ışığım ya görülmezse’ endişesi olan kaptan başta ve/veya kıçta bir güverte ışığı açık bırakabilir.
- Rahatsız edici şekilde müzik çalan bir amatör denizci teknesinin varlığı denizcilik kültürü için bir nevi kanserdir.
- Marinada akşam yemeği saatlerinde motor çalıştırıp etrafa egzoz saçmak görgüsüzlüktür. Sakin bir koyda pek çok tekne demirliyken 23.59 sonrası jeneratör çalıştırmak da aynı görgüsüzlüğe dahildir.
Özellikle hayli sert-katı ifadeleri seçtim. Belki ilk duyana şaşırtıcı gelir diye. Diyebilirsiniz ki, “Bunlar daha kibarca ifade edilemez mi, denizcilik bu kadar katı, kuralcı, şekilci bir meşgale mi?”
Bence Cem Gürdeniz meramını gayet kibarca ifade etmeye çalışmış. Denizde biraz zaman geçiren herkes bu kitapta dile getirilen yaşam kurallarının, uyarıların abartı değil, az bile olduğunu iliklerinde hissedebilir, hissetmelidir.
Küçücük bir koyda 50 HP dıştan takma motora sahip bir servis botunu, patronun “Acele 2 kilo domates” talimatıyla son sürat en yakın markete doğru gazlayan gemici ya da aynı koyda yüzenlerin yakınında jet ski ile tam yol halkalar çizen şımarık delikanlı ölümle yaşam arasında ince bir çizgide dans etmektedir.
Su sirkülasyonu çok zayıf kapalı bir koyda deniz yaşamı için en tehlikeli atık olan bulaşık deterjanı ya da saç şampuanını duyarsızca denize deşarj eden bir deniz tatilcisi, pek övündüğümüz eşsiz denizlerimizin ölümü için eşsiz bir katkı sunmaktadır.
“Cem Gürdeniz kibar bile davranmış” demiştim. Daha söylenecek o kadar çok şey var ki…
Bu kurallardan daha masum, sadece huzurunuzu etkileyenler de var. Bir koyda 10 metre ötenize demir atan ve biraz çakırkeyif olduktan sonra bangır bangır şu ya da bu tarz müziğe asılan veya akşamüstü sessizliğini mutluluk naraları ile bölen komşuya kibar olsanız ne dersiniz, kibarlığı bozsanız ne dersiniz, siz karar verin.
Bir milyon amatör kaptan
Ulaştırma Bakanlığı, bundan 10 yıl kadar önce ‘2023’e kadar 1 milyon Amatör Denizci Belgesi (ADB)’ diye bir hedef açıklamıştı. 2022’ye girdiğimiz günlerde 902 bin 18 kişiye ADB verildiği açıklandı.
Peki bu insanlara yeterli eğitim verildi mi? Hayır! Bir an için kara yolları sürücü belgesinin ADB kolaylığında verildiğini düşünün. Otoyoldaki can da denizdeki patlıcan mı?
Motor, tekne elektriği, denizde ilk yardım, navigasyon, tehlike işaretleri, temel meteoroloji, pratik tekne mutfağı, artık bir zorunluluk haline gelen deniz çevre koruma kuralları konularında yeterli eğitimi sağlamadan, zorunlu tutmadan Amatör Denizci Belgesi verenler, acaba bugün denizlerde neler yaşanıyor takip ediyorlar mı? Onu da çok merak ediyorum.
Ayrıca biliyorum ki, Denizcilik Anayasası önerim bir hoş dilekten ibaret. Denizcilik kültürü, görgüsü yazılı olmayan bir kurallar bütünü. Nasıl öğrenilir? Kesin kabul gören bir metin var mı?
Görgünün bağlayıcılığı olur mu?
Geçmişte kültür-görgü meselesi olan konuların pek çoğunun, insanların vurdumduymazlığı nedeniyle, çare kalmamış yasalarla düzenlenmesi gerekmiştir.
Mesela Göcek’te deniz taşıtları için 6 mil hız sınırı vardır. Teknede müzik, her yerde gürültü yönetmeliğine göre düzenlenmiştir. Küçük koylarda jet ski ve benzer yüksek süratli sportif araçların kullanımı can ve mal emniyetini riske ettiği için yasaktır. Hatta 45 derecelik 2 koltuk halatı ile koca bir koyu kapatmak da can ve mal emniyetini riske etmekten cezai işleme tabidir. Denize çöp atamazsınız, Çevre Kanunu yasaklar. Cezası büyüktür.
Öte yandan marinada çöp torbasını gece rıhtımın üstünde bırakmamak ya da yan teknede insan varken yüksek sesle müzik çalmamak, iskelede jeneratör çalıştırmak gibi bir yasal düzenlemeye konu olmamış, sadece bir görgü meselesi olan konular da vardır.
Görgü, kültür… Neticede bir yasa değil, yönetmelik değil. Cezai müeyyidesi yok. Ama bu kültüre, görgüye sahip olmadan da deniz üstünde medeni bir yaşam mümkün değil. Bu çerçevede emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in ‘Kültürü ve Görgüsüyle Denizcilik’ isimli kitabının denize açılanların başlangıç kitaplarından biri olmasını diliyorum.
Belki de, Deniz Ticaret Odası ve amatör denizcilik dernek ve topluluklarının bu konuda bir çalıştay, bir ortak komisyon çalışmasıyla daha ileri bir adım atmaları, en azından kendi üyeleri için bağlayıcılığı daha yüksek bir metin ortaya çıkarmaları gerekiyor.
Çünkü deniz çok büyük, her koya bir Sahil Güvenlik botu koyamazsınız. Denizde düzen maalesef yasalarla değil, öncelikle kültür ve görgüyle sağlanabilir.
1 comment